28 Mayıs 2013 Salı

Mektup






Biliyor musun, özlemim arttıkça yazmaya karşı inadım çoğalıyor bu sıralarda, yazmak zıddıma gidiyor; çünkü sözler, sözcükler yetmiyor sana olan sevgimi anlatmaya. Yeni bir tür aşk, bir sevgi biçimi bendeki biliyorum; bugüne dek kimsenin böyle duyguları olmamıştır. Ben bu duygularla çarpıştığım için bir süredir yazamadım, ya sen?

Leyla Erbil

Mektupla başlayan nice serüvenin haricinde mektupsuz bir hayatla bugünlere gelmiş olmanın buruk eksikliğini duyumsar insan bazen. Ya da sandığımın aksine ara ara beni yokluyor yalnızca o kesif his. Hani zamanın bir yerinde, gerisinde, ötesinde, berisinde mektup vardı. Mektupta kelam vardı. Süslü zarfların içine özenle  yazılıp konulmuş, belki üzerine gül dökülmüş, koku sürülmüş; içinde bir sürü anı, gözyaşı, neşe ve kederi beraber barındırmış mektuplar vardı. Söze göz sürülmüş kağıtlarda kurumuş mürekkep lekesi. Mürekkebin renkli nefesi...

Mektupla başlayan dostluklar vardı. Uzaklardan daha uzaklara iki satır, üç kelam yazan insanlar. Ama aslen o mektup beklemenin heyecanlı, umutlu, eli ha kalbinde ha ağzında oynatan titrek anlar vardı. Düşünüyorum da bazen ne kadar da eskide kaldı. Mektup başka bir dünyaydı. Ayrı bir ütopya... Mektup bugünle yarını bağlayan en mühim bağdı. Söz uçtu yazı kaldı. Dünden bugüne yalnız yazıya akmış kelamlar kaldı.

Leyla Erbil'i okuyunca mektuplarında keşke dedim, keşke yine geri gelse o çağ, o devir, o dünya. Teknoloji iliğimize kemiğimize işlemişken yeniden mürekkep kokusunda anlatabilsek hasreti, acıyı, aşkı.

Heyhat. Mazi mazide kaldı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder